6 Şubat 2014 Perşembe

Tezgah adlı yeni yazı - Gönderin Yayınlayalım

06.02.2014 tarihli gönderilmiş yazı. Sosyal Sen;

- “Tekrar işsiz kalmıştın yani” dedi Psikiyatr Sevinç Hanım.

- “Evet. Lanet hala üzerimde dolaşıyor, beni delirtmek için başka oyunları deniyordu..

- Murat Bey size göre işsizlik “lanet” demek midir?. Lanetin şiddeti nedir sana göre
- Doktor Hanım ‘lanet’ diyorum çünkü her şeyden önce beş parasız kalıyorsunuz. Daha öncede bahsettiğim gibi işsizlik; kapital düzenin doğurmuş, beslemiş olduğu büyük bir lanettir. Bu lanete uğramışsanız; dışlanma, önce arkadaşlarınız tarafından başlar ve son olarak ailede son bulur. Değersizsinizdir. Şiddetini ise işsiz kaldığınız süre belirler. Aslında şu ana kadar anlattıklarım bu lanetin daha göz kırpmasıydı.
- Sonra ne oldu? Hemen atandınız mı?
Hayır. Sonraki aylarda daha farklı işlerde çalıştım. Bazıları günübirlikti. Bir çay bahçesinin geceleri temizliğini yaptım. Yanlış hatırlamıyorsam 1 ay kadar bu işi yapmıştım. Bir ustanın yanında bozuk kalorifer kazanlarının tadilatında yardımcı oldum. Uzun bir süre sabit bir işim olmadı Son olarak bir ekmek fabrikasında çalışmaya başlamıştım. Önceleri geceleri çalışıyor, ‘pasa’ adı verilen içleri ekmek pazısi dolu tepsileri pişmek üzere götürülen el arabalarına yerleştiriyordum. Aylarca bu şekilde çalışmaya devam ettim.


En son sınava 2 yıl önce girmiştim. O yıl tekrar KPSS Sınavı yapılacaktı. Geceleri çalışmak zor olduğundan artık gece çalışmak yerine gündüzleri kasaya bakmaya başladım. Fırın her gün açık olduğundan hiç izin kullanmadan aylarca çalıştım.
O günlerde babam yeni emekli olmuş sabah 06.00 da babam gelir kasaya bakar, ben saat 10.00 gibi gelir akşam ezanının okunmasıyla hesabı yapar kasayı teslim ederdim. Akşama kadar sürekli müşteri gelmediğinden ders çalışmak için uzun zamanım olurdu.
Patronumuz 3 erkek ve bir kız babası Tekin isminde biriydi. Aramızda hiçbir sorun yaşanmıyor, sınavıma çalışmaya devam ediyordum. Bu benim son şansımdı ve bu şansımı iyi değerlendirmeliydim. Kendi mesleğimi yapmak istiyordum.
Matematik dersiyle yedinci veya sekizinci sınıfta “karekök” yüzünden aramız açılmış aramızı yeniden bulmak için gönderilen matematik öğretmenlerine rağmen kendisiyle anlaşmaya yanaşmamıştım. Kırılmıştım ona bir kere. Beni adeta çarpanlarıma ayırdığı yetmezmiş gibi üzerine “karekök” adını verdiği bir de işaret yapmıştı.
Ben sınavı teşbihte hata olmazsa dilimle kazanmayı düşünüyordum. Sınav kitapçığında bulduğum doğru şıkları, fazla teşhir etmeden, mübalağasızca cevap kağıdına yazacaktım.
Sınav günü yaklaşmış sınava son bir ay kalmıştı. Matematik dersi haricinde diğer derslerin konularını bitirmiş tekrar göz gezdirmeye başlamıştım. Son iki hafta ise sadece test çözecektim.
Bir Pazar akşamı teyzemler gelmişti. Teyzemin yüzünde telaşlı, kuşku dolu bir ifade vardı. “Enişte, senin boş senetlere imza attığını söylüyor komşular” dedi. Babam daha teyzemin sözlerini tamamlamasına imkan tanımadan” Yok öyle bir şey” demişti kendinden emin halde.
Korkmaya başlamıştım. ‘Ya Teyzem haklıysa’ diye düşünmeye başladım. Babam’a 1990’lı yıllarda “A tipik psikoz” tanısı konulmuştu. Zaman zaman hastalanır bizi farklı yerlerde gördüğünü söylerdi. “Acaba tekrar hastalandı mı” diye kendimce cevabından emin olamadığım sorular soruyor, o hafta fırında neler olduğunu düşünmeye başlıyordum.
‘Kel Selim’ lakaplı birini geçtiğimiz günlerde babamın yanında görmüştüm. Ben geldiğimde hızla fırından uzaklaşmıştı. Söylenildiğine göre çek- senet işleriyle uğraşıyor, geçimini tefecilikle sağlıyormuş.
Kimseye bir şey söylemeden odama geçip hafızamı yoklamaya devam ettim. O gece hiç uyku tutmadı. Sigara içmek için balkona çıkmak istedim. Salona girdiğimde babamın uyumadığını, salonun içerisinde sağ eline almış olduğu sigarayla huzursuz halde iki yana volta attığını gördüm. Ne zaman hastalansa bakışları değişir, sabahlara kadar uyumaz, sigarasının birini bitirmeden bir diğerini yakardı.
Korkmaya başlamıştım. Teyzemin söylediğine göre birkaç tane boş senet imzalamıştı. Her şeyimizin elimizden gitmesi an meselesiydi.
Aklıma birden patrondan daha önce verdiği borç altınların parasını istemek için fırına gelen yetmiş yaşlarındaki yaşlı kadın geldi. Kadın ne zaman fırına gelip patronu sorsa, Tekin Bey, kendisini ‘yok’ dedirtir, gittiğinde “Yaşlı bunak” diyerek tepki gösterirdi.
Düşündükçe aklıma yeni şeyler geliyordu. Borcunu ödemesi için gelen uncudan, odun parasını isteyen oduncu ve diğerleri… Bir de ortalıkta patronun iflas ettiğine dair benim inanmadığım dedikodular dolaşmaktaydı.
Kafam allak pullak olmuş, ne düşüneceğimi, ne yapacağımı bilmez olmuştum. Kendi elleriyle imzaladığı senetlere nasıl itiraz edebilirdik ki? İnsana demezler mi ki “Başına silah mı dayayıp imzalattılar “ diye?...
Biran evimize 3 dakika yürüme mesafesinde olan fırına gidip söylentileri araştırmak geldi aklıma. Fırın açıktı fakat bu saatte sadece işçiler çalışıyordu. Ama olsun. Belki işçiler bir şeyler biliyordur. Şimdi fırına gidip bu konunun aslını öğrenmeliyim. Evden nasıl çıkacaktım. Babam hala uyumuyor, kendi kendine söyleniyordu. Hemen çıksam peşimden gelir, belki tatsızlık çıkardı. En güzeli sabahı beklemekti. Zaten gün ışımasına 1. 5 saat kadar kalmıştı.
Sabah saat 06.00 gibi fırına gidip çalışan işçilere ortada dolaşan iddiaları sordum. Hepsi de “bilmiyoruz” demişlerdi. Bu cevap beni tatmin etmek yerine öfkemi artırıyor gerçeklik payının yüksek olduğunu düşündürüyordu. Belki de işçiler bildikleri halde benden saklıyorlar. Patronu ele vermek istemiyorlar. Eğer böyle bir şeyin gerçek olduğunu söyleyecek olurlarsa, bende gidip patrona söyleyecek, o da bana kimden duyduğumu soracaktı. İşçiler de kendilerini ele vermemden korktukları için muhakkak benden saklıyorlar.
Saat 07.00 sularında bir işçi yanıma gelerek “Murat, babana sanırım senet imzalatmışlar” dedi. “Kim” diye sormama fırsat tanımadan “ kimler olduğunu sorma, bilmiyorum” diye tamamladı cümlesini…
Tansiyonum düşmüş, koyu kahve renkli para kasasının yanında bulunan sandalyeye zor atmıştım kendimi. Oturduğumuz ev ve ortağı olduğumuz başka bir ev de elimizden alınacak, üstelik babamın üç ayda bir alacağı emekli maaşına da el konulacaktı.
Bir ömür boyu kazanılan alın terinin tamamını yok yere kaybedecektik. O zamana kadar küfür eden biri değildim. Bu son olay bana küfür etmeyi öğretmişti. Aklıma gelen küfürleri ediyor kendi kendime “ne yapacağım” diye konuşuyordum. Hiçbir fikrim yoktu. Onların kimler olduğunu öğrenip öldürmeliydim…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hakkımızda

Hayatın renkli anlarını ve sosyal medyanın hızlı atan nabzını hissetmeniz için açılmış; en yeni, en kaliteli ve en güvenilir haber ve paylaşımlarla benim değil SEN'in siten sosyalSEN.net
sosyalsen.blogspot.com Webutation
Bu site %100 güvenli olup, Google ve Norton Anti-virus tarafından onaylanmıştır.
Designed By Seo Blogger Templates