Öğle saatleri olmasına rağmen patron henüz gelmemişti. Sanki her şeyi duyduğumu öğrenmiş kendisinden hesap sormamdan çekinmişti. Birkaç saat sonra söylenerek içeri girmiş ortada dolaşan söylentileri kendisine sormuştum. Bir süre düşündükten sonra;
- “ Murat babanı fırına ortak edeceğim” dedi. Bu cevap karşısında ne tepki vermem gerektiğini bilemiyordum. Kaybedeceğimiz paraları acaba bu şekilde kurtarabilir miydik?. Teklifini kabul etmesek zaten çoktan olan olmuştu. Belki bu şekilde kaybedeceklerimizi kurtarabilirdik. Akşama kadar bu konu üzerinde kafa patlattım.
Akşam kasayı teslim ettikten sonra konuyu anneme anlatmıştım. Annem ‘ortaklık’ fikrine sıcak bakmıyor, babamla tartışmaya başlıyordu. Artık olan olmuştu. Evde kıyamet kopuyordu.
Ertesi hafta ortaklık fikrini kabul etmek zorunda kalmış, aslında pekte tekin olmayan patron Tekin’in daha önce kurmuş olduğu komplonun ortasında kalmıştık. Ortada senet söylentileri olmasına rağmen senetlerle ilgili henüz bir yerden haber gelmemişti. Bu duruma sevinsek mi üzülsek mi bilemiyorduk.
Yaşanan olaylar evdeki huzuru bozmuş herkesin psikolojisini kötü etkilemişti. Artık sınava çalışmayı bırakmıştım. Hiçbir şey olmamış gibi işe gidip geliyordum. Yaklaşık 1 ay bu şekilde geçmişti.
Sınavdan bir gün evvel son defa kitabı açmış olmama rağmen kendimi konulara veremez olmuştum. O esnada ev telefonu çalmaya başladı. Çalan her telefon sebebiyle yüreğimiz ağzımıza geliyor icra endişesiyle bir korku sarıyordu hepimizi. Telefonu annem açmıştı. Konuşmaya başladıktan sonra yüzü düşmüş ağlamaya başlamıştı…
Kalbim hızla çarpıyor annemin biran önce telefonu kapatmasını bekliyordum. Bir iki dakika daha konuştuktan sonra telefonu kapattı. Arayan avukatmış. Pazartesi gününe kadar yaklaşık 50.000 Tl ödeme yapmamızı aksi halde icraya geleceklerini söylemiş. Annem ağladıkça ciğerlerimin yanıyor bu yangını nasıl sona erdireceğimi düşünüyordum. Aklıma patronu öldürmek gibi parlak bir fikir gelmişti. Ama bunu nasıl yapacağımı düşünürken annemle babam tekrardan tartışmaya başladılar. “İşte tam zamanı” diye düşünmüştüm. Öfkemden yerimde duramıyor böyle bir pisliği temizlemek için can atıyordum. Ömrüm boyunca hapse atacaklarını bilsem yine de yapacaktım…
Koşarak mutfağa gittim. Tezgahın üzerinde bulunan yeşil saplı büyük bıçağı alarak kemerimin altından belime koymuş gizlemek için de tişörtümü aşağı doğru sündürmüştüm.. Fırına gidip biran evvel bu işi bitirmeliydim. Kalp atışlarımı beynimde hissediyor, burnumdan solumaya devam ediyordum. Bizimkilerin kavga etmekten beni gördükleri yoktu…
Koşar adımlarla 3. katta bulunan dairemizden inerek dışarı çıktım. Sağ elim biraz önce tişörtle gizlediğim bıçağın sapını tutmaktaydı.
Normalde çok merhametli bir insandım. Yolda yürürken karıncayı ezmemek için yolumu değiştirir başka taraftan yürürdüm. Ama bu şerefsizlerin yaptıkları kanıma dokunuyor merhamet dolu kalbimi pas tutturmaya yetiyordu. Birazdan Tekin denilen merhamet dilencisinden kurtulacaktım. Sadece ben mi?. Her sabah aynı saatte borcunu istemeye gelen yaşlı teyze ve bizim gibi dolandırılan, aldatılan tüm mazlumlar bu sahtekardan kurtulacaktı. Bundan sonra kimseyi ağlayarak kandıramayacaktı…
Aslını söylemek gerekirse Tekin’i öldürünce borçlarımız bitmiyordu. Çünkü senetler onun yönlendirmesiyle başka kişilerin elindeydi. Ayrıca hiçbirinde borcun tutarı yazmıyordu. Hepsi de boş senetti. Olmayan borcumuz onu dolduracak kalemin sahibinin vicdanına bırakılmıştı. Gerçi bu insanlarda vicdan olsa zaten böyle bir işin içine girmezlerdi. Sonuç olarak benim patronu öldürmem sadece öfkemi yatıştıracaktı.
Bu üç dakikalık yol boyunca tüm bunlar aklıma gelse de hepside fırının sahibinin başının altından çıktığı için onu muhakkak öldürmem gerektiğine inanıyordum…
Fırının önüne gelmiştim. Dış kapısından bir hışımla içeri girip krem renkli koridordan koşarak sağ taraftaki kapıdan odanın içine daldım. Odanın içi bomboştu. Biran “Acaba kasaya kim bakıyor” diye düşünsem de alt katta olabilecekleri aklıma gelmiş tekrar koridora çıkıp 5 metre kadar daha yürüdükten sonra aşağı kata inen merdivenlere yönelmiştim…
Sanki birisi benim onu öldürmek için oraya geleceğimi kendisine bildirmiş olabilir endişesiyle sessiz adımlarla merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Ocakları söndüren kararların altına imza attığı, attırdığı bu işletme artık onun mezarı olacaktı. Bir iki dakika sonra görecekti gününü…
Merdivenlerden ağır adımlarla aşağı inmeye devam ediyordum. İçeriden sesler gelmeye başlamıştı. Ne konuştuklarını duyamıyordum. Tişörtümü kaldırıp daha önce belimden aşağı koymuş olduğum ‘Canın Cehenneme” ismini verdiğim bıçağımı elime alıp sıkıca tutmaya başladım. Biran aklıma “yarın kalem alacak ellerin şu anda ne tuttuğu” geldi. Böyle olmamalıydı. Oysa bu eller insanı öldürmek için değil yaşatmak için uğraşacaktı. Bıçak yerine enjektör tutacak durmuş kalplere belki şifa olacaktı…
Hiçbir şey istediğim gibi olmamıştı. Kim bilir yarın gazeteler adımdan ‘ ne diye’ bahsedeceklerdi. 19 yaşındaki cani, patronunu acımadan defalarca bıçaklayarak öldürdü. Atansaydı ölüm dağıtacaktı vb. haberlerle adımdan söz ettirecektim. Oysa kimse yaşadıklarımı anlayamayacak, kendilerince haberleri okuyup; hakkımda küfürler edip ahkam keseceklerdi…
Merdivenin son basamağından inip ekmeklerin piştiği ocağın sol tarafındaki 3 metre enindeki koridora yöneldim. Sesler kesilmişti. Bıçağı sıkıca tutmaya devam ediyordum. Öyle ki elimle birlikte kolumda titremeye başlamıştı. Artık hiçbir kuvvet o bıçağı elimden alamazdı…
Sağ elimi sırtıma götürerek bıçağı sakladım. Yanına yaklaşıp bir şey söylemeden üzerine atılacak öfkem geçesiye kadar patronu defalarca bıçaklayacaktım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder