27 Ocak 2014 Pazartesi

Ayrılık Nedir Biliyor musun ?


Ayrılık ne biliyor musun? 



Ne araya yolların girmesi, 



ne kapanan kapılar, 



ne yıldız kayması gecede, 



ne ceplerde tren tarifesi, 


ne de turna katarı gökte. 



İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi A Y R I L I K! 







FARKINDAMISIN ?


Son günlerde ne kadar da aciz kaldık 
Bize ait cümleler kurmaktan 
Bırak seni seviyorum demeyi, 
Bir günaydını bile çok görür olduk birbirimize 

Tükenen, sevgimiz mi, 
Yoksa, yoksa dilimiz mi varmıyor? 
Ne sen bana iyi misin diyorsun, 
Ne ben sana günaydın 
Farkında mısın? ağzımızı bıçak açmıyor 

Sebepsiz değil yavan kelimelere baş vurmamız, 
Saçlarını bile taramıyorsun eskisi gibi. 
Benimse içimden gelmiyor tıraş olmak. 

Eskiden daha zili çalmadan açardın kapıyı. 
Kokunu taa aşağılardan duydum derdin. 
Özledim derdin. 
Kısar gözlerini, ya sen ya sen derdin. 





Öylece sarılıp kalırdık kapı eşiğinde. 
Kaç gecedir koltuğun bir kenarında uyuyup kalıyorum. 
Öyle arttı ki son günlerde romatizmalarım. 
Adeta kar yağıyor geceleri sol omzuma. 
Sana ilaçlarımın yerini korkudan soramıyorum. 
Ya cevap vermezsen, 
Ya git kendin al dersen. 
Korkuyorum işte, 
Sevginin tükendiğini bilmekten korkuyorum. 



Dün, ilk defa kahvaltı etmişsin beni kaldırmadan. 
İlk defa çayı dün soğuk ve şekersiz içtim. 
Kaç zamandır adımla seslenmiyorsun bana 
Bir tabloyu meydana getiren iki unsur gibiyiz. 
Senin vurdumduymazlığını, 
Benim aksiliğim tamamlıyor. 
Sen ayrı odadan kalkıyorsun, 
Ben taa uçtaki odadan. 
Bir suçlu gibi öne eğip başımızı, 
Öylece geçiyoruz yanından birbirimizin. 
Hiç umursamadan! 



Yok yok bu böyle olmayacak. 
Ya sen aç kıza telefon 
Ya ben bu böyle olmayacak. 
İstersen oğlanları sen ara, 
Onlar seni daha bir severler. 
Kısaca ya ben gideyim, ya sen 
Belki de bir zaman ayrı kalırsak, 
Kim bilir belki de özleriz birbirimizi. 



Bu günleri hiç düşünmeden, 
O hoyrat, o pervasızca harcadığımız, 
Aşkımıza nasıl muhtacım şimdi, nasıl! Bilemezsin. 
Olsun, bir müddet yemeği dışarıda yerim. 
İlaçlarımı masanın üstüne geceden dizerim; 
Parmağıma ip bağlarım falan. 
Ya da istersen ben gideyim. 
Gideyim de nereye. 
Galiba yaşlanmamalı insan. 
Şuç erkek veya kadın olmakta değil, 
Suç dediğim gibi o hoyratça harcadığımız 
yılların bir bedeli olmalı. 


Dün o filmi seyrederken ağladığını gördüm 
Sanma ki fark etmedim. 
Sanki ikimizin son dönemi. 
Ne kadar açığa vursak ta öfkemizi, 
Gem vuramasak ta alışkanlıklarımıza. 
Demek ki bazı şeylerin çok geç anlaşılıyormuş değeri. 
Bir ara gözüm takıldı, saçlarına karışmış akların. 
Benimse kış çoktan oturmuştu şakaklarıma. 



Hatırlar mısın ilk yemeğe çıktığımız günü, 
Nasılda elim ayağıma dolaşmıştı hani, Hatırlar mısın, 
bir mecal kalırcasına gülüğünü, 
Şimdi ise bak yüreğimiz bir mecal. 
Dağ başı yalnızlıklarına mahkum ettik birbirimizi. 
Ne zaman biter bu suskunluğumuz bilmem. 
Ya bir ölüm anı çığlığıyla, 
Sahi ben ölürsem ağlar mısın? 
Bana, bana hiç sorma. 
Düşünmek bile acıtıyor içimi. 
Cam kesiği ağrılara gark oluyorum. 
Hem benim bildiğim önce, 
Erkekler ölür. 
O zamanda sen, 
O zamanda sen kalacaksın yapayalnız. 
Ne yapar, ne edersin bu koca şehirde. 
Kim getirir her sabah o çok sevdiğin, 
Taze fırın ekmeğini. 
Kim sular bahçeyi, 
Kim budar yediverenlerini. 
Ve kim koyar sen daha uyanmadan 
Yastığına o en güzel güllerini� 
Zor değil mi? 
Yaşamın en zor tarafı işte. 
Kolay değil alışkanlıklardan, 
Bir an için vazgeçmek.




Read More

25 Ocak 2014 Cumartesi

The Illuminati System Mechanism









Read More

Seraphim Angels - Ayasofya Museum

The Seraphim Angels Information About


Ayasofya Seraphim

One of the four seraphim on the pendentives below the massive dome. This one was recently restored to remove the halo boss which the Ottomans placed over the seraphims' faces. The other three still have the faces obscured.




The Ayasofya is of course a must visit for first timers to İstanbul. You will be amazed by the magnificent structure, but there is also another highlight not to miss.
Last year a mosaic of a six-winged biblical angel which had been buried in the wall of Ayasofya for 160 years was unveiled. There are actually a total of four winged angel figures constructed somewhere between 900-300 A.D. depicting the four biblical angels that are believed to guard heaven. As Muslims, Christians and Jews; We hold beliefs that more or less descend from the same origins. Angels are sacred no matter which religion we believe in and therefore to see this unveiled buried mosaic of Seraphim is mind blowing.


You actually cannot get close to it as its placed in the pendentive, an arched triangular section supporting the building’s huge dome. But since it measures 1.5 meters by 1 meter, you can see it from the floor. 


Seraphim in Ayasofya wall | Art & culture | Entrance TL 20
Alemdar Caddesi
Tue – Sun 09:00 – 17:00


The seraphim are the closest angels to God. They focus on praising and worshiping God for who he is and what he does, and they spend most of their time directly in God's presence in heaven.



Celebrating Holiness

Seraphim celebrate God's holiness and the joy of experiencing God's pure love by leading worship in heaven. They constantly speak and sing about their love for God. The Bible and Torah describe seraphim with wings flying around God's throne while calling out: "Holy, holy, holy is the Lord God Almighty. The whole Earth is full of His glory."

The angels who are part of the seraphim praise God's perfect mix of truth and love and reflect the divine energies of justice and compassion from the Creator to the creation.





Burning With Passionate Love

The word "seraphim" is derived from the Hebrew word saraph, which means "to burn." Seraphim angels burn with passion for God that ignites the fiery love that emanates from them. The Bible and Torah describe love as "a blazing fire, like a mighty flame" (Song of Solomon 8:6). As the seraphim absorb God's pure and radiant love while spending time in God's presence, completely enveloped by the powerful light of love.

One of the sacred texts in Kabbalah, the Sefer Yetzirah, says that seraphim angels live near God's throne in a place called Beriyah, which is full of fiery energy.



Famous Archangels Among the Seraphim

The archangels who help lead the seraphim are Seraphiel, Michael, and Metatron. Seraphiel focuses the most on directing the seraphim; Michael and Metatron help while also fulfilling their other duties (Michael as the leader of all the holy angels, and Metatron as God's chief record-keeper). Archangels Uriel and Chamuel are also part of the seraphim rank of angels.

Before Satan (leader of the fallen angels) rebelled against god and became evil as sin overtook him, Satan was a holy angel named Lucifer who was one of the seraphim. Rather than remaining focused on God, Lucifer started to focus on himself, and became prideful and jealous of God. Eventually Lucifer tried to be like God, leading to his rebellion and fall from heaven.


Fiery Light, Six Wings and Many Eyes

Seraphim angels are glorious, exotic creatures. Religious texts describe them as radiating brilliant light like flames of fire. Each seraph has six wings, in pairs that serve different purposes: they use two wings to cover their faces (shielding them from becoming overwhelmed by looking directly at God's glory), two wings to cover their feet (symbolizing their humble respect for and submission to God), and two wings to fly around God's throne in heaven (representing the freedom and joy the come from worshiping God). The seraphim's bodies are covered with eyes on all sides, so they can constantly watch God in action.



Constantly Serving

The seraphim are always serving God; they never stop. When the apostle John described seraphim in Revelation 4:8 of the Bible, he wrote: "Day and night they never stop saying: "'Holy, holy, holy is the Lord God Almighty, who was, and is, and is to come."

While seraphim angels do most of their work in heaven, they sometimes do visit Earth on special, God-given missions. The seraph who does the most work on Earth is Michael, who is often engaged in spiritual battles that involve human beings. Few people have seen seraphs appear in their heavenly form on Earth, but seraphs have manifested in their heavenly glory occasionally during Earth's history. The most famous account of a seraph in heavenly form interacting with a person comes from the year 1224, when Saint Francis of Assisi encountered a seraph who gave him stigmata wounds as he was praying about what Jesus Christ experienced on the cross.
Read More

23 Ocak 2014 Perşembe

Planlamanın Amacı Nedir ?

Planlama yapılmasının dört farklı amacı vardır. Bunlar; yöneltmeyi (yönlendirme) sağlaması, değişimin etkilerini azaltması, zamanın ve kaynakların boş yere harcanmasını engellemesi ve kontrol etmede kullanılan standartların düzenlenmesi olmak üzeredir. Bu amaçlar aşağıda kısaca özetlenmektedir.



Planlama çabaların koordine edilmesini sağlar. Yöneticileri ve çalışanları yöneltir. Çalışanlar bu yöneltme sayesinde örgüte nasıl bir katkı sağlayacaklarını bilirlerse, bu doğrultuda faaliyetlerin koordine edilmesi için işbirliği yaparlar. Böylece amaçları gerçekleştirmek için önemli bir davranış sergilerler. Planlama olmadan çalışanlar ve departmanlar amaçlar doğrultusunda etkili bir biçimde çalışamazlar.

Planlama, yöneticilere önünü görmelerinde, değişikliği önceden tahmin edebilmelerinde, değişimin etkilerini düşünmede ve değişim koşullarına uygun davranabilme de güç ve katkı sağlayarak belirsizliği azaltır.


Planlama, zamanın ve kaynakların boş yere harcanmasını engeller. Çalışma aktiviteleri belirli bir plan çerçevesinde koordine edildiğinde, zaman ve kaynak israfı en aza indirilmiş olacaktır.

Planlama, kontrol etmede kullanılan amaçlar ya da standartları ortaya koyar. Planlama olmadan hiçbir şekilde kontrol işlevi yerine getirilemez.

Planlamanın gerçekleşebilmesi için bazı sorulara cevap aramak zorundadır. Bu sorular şunlardır:

1-      Ne yapılacaktır ? (Burada amaçların ortaya konması esastır.)


2-      Kim yapacaktır ? (Amaçları gerçekleştirmede hangi yöneticilerin ne gibi sorumluluklar yükleneceğinin belirlenmesi gerekir. Bu açıdan planlamada kimlerin ne katkıda bulunacağı temel sorundur.)




3-      Ne zaman yapılacaktır ? (Planlama ne zaman gangi işlerin yapılacağını belirler.


4-      Nasıl yapılacaktır ? (Yapılacak işin yapılma tarzı bu sorunun cevabını oluşturur. Burada amaçlara ulaşmak için işlerin, faaliyetlerin, projelerin, programların karşılaştırılması ile stratejilerin, politikaların, yöntemlerin, standartların düzenlenmesi gibi iki temel faktör söz konusudur.)


5-      Hangi kaynaklar kullanılacaktır ? (Burada önemli olan mevcut beşeri ve fiziksel kaynaklar arasında bir denge kurmaktır.



6-      Neden yapılacaktır ? (İşletmelerde gelecek bir sorun olduğundan geleceği tahmin de kolay değildir. Geleceğin ne olacağını tahmin etmek işletmenin nereye gittiğini, gelecek yıllarda faaliyetlerin nasıl bir seyir göstereceğini sistematik olarak öngörmek, bu yükümlülüğün önemli bir kısmını oluşturur.
Read More

20 Ocak 2014 Pazartesi

Planlama Nedir ? Özellikleri Nelerdir ?

Planlama, yönetimin ilk ve temel sürecidir. Bu yüzden planlama sürecinin içeriği bazen sorun çözmeyi, karar vermeyi de kapsayacak biçimde sunulabilmektedir. Planlamayı başlı başına bir süreç olarak ele alan yönetim yazarları, planlamayı sürecini çok geniş bir içerik kazandırarak planlamayı bir bakıma yönetim anlamında işlemektedirler. Planlama, bir örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için gereken girdilerin sağlanma ve kullanma yollarının kararlaştırılması sürecidir. Yönetimin var olma nedeni, örgütün amaçlarını gerçekleştirmektir. Bir yönetim süreci olarak planlama da bu yüzden yönetimin vazgeçilmez aracıdır.



Planlama, örgütün amaçlarını tanımlamayı, bu amaçları başarmak için kapsamlı bir strateji oluşturmayı ve örgütsel faaliyetleri koordine etmek için ayrıntılı düzenlemeler geliştirmeyi içerir.

Planlama, örgütün amaçlarını düzenleme ve bu amaçların en iyi şekilde nasıl başarılacağını karar verme anlamına gelmektedir. Planlama, gelecekteki aktiviteler için bir rehber olma özelliği göstererek, yönetsel sürecin devam etmesine yardımcı olur. Başka bir tanımda da planlama, amaçlarını tanımlama, yapılacak işleri ve görevlere karar verme ve amaçlara ulaşmak için ihtiyaç duyulan kaynakların belirlenmesidir.



Planlama, amaçların ve bu amaçların elde edilmesi için gerekli olan eylemlerin belirlenmesi sürecidir. Bu süreç yönetimin bilgi toplama sürecidir. Çünkü bu fonksiyonla, işletmenin amaçlarını ve bunlara ilişkin strateji ve taktiklerin neler olacağını kararlaştırmaya yardımcı bilgiler toplanır. Bu nedenle planlama yönetimin ilk ve en önemli fonksiyonudur.



 Yönetimin temelinde belirli amaçları gerçekleştirmek yer aldığından planlama bu amaçların belirlenmesi ve amaçlara nasıl ulaşılması gerektiği konusunda bir dizi faaliyeti kapsar. Yani amaçları ve bu amaçlara ulaştıracak yolları belirlemek gerekir. Böylece ne yapılacağı önceden belirlenmesi mümkün olur. Bu durumda planlama ile ilgilidir.
Read More

Sanal Organizasyon Nasıl Olusur ?

Sanal organizasyonun temelinde bilgisayar şebeki (network) vardır. Bu organizasyonun sanal hale gelmesi için şu aşamaların geçmesi gerekir;


  • Tüm işlerin bilgisayarla ya da bilgisayar yardımı ile yapılması,

  • Organizasyon içinde bilgisayar şebekesinin kurulması,


  • Organizasyonun internete bağlanması,

  • Organizasyonun "öz (temel) yeterekler"ini kararlaştırması,

  • Çalışanların organizasyonun misyonu, vizyonu ve amaçları konusunda bilgili ve duyarlı hale getirilmesi,

  • Öz yetenekler dışında kalan işler için dış kaynaklardan yararlanılması,


  • Stratejik iş ortakları belirlenmesi,

  • Oluşturulan bu yapının iletişim ile harekete geçirilmesi ve işletilmesi


Sanal organizasyon tam anlamıyla "ağ" yapısındadır. Bu ağ içindeki organizasyonlar, sahip oldukları öz yeteneklerine göre bu ağ içinde yer yeterliliği olan işletmelerin belirli bir proje ya da amaç doğrultusunda, siberuzay ortamında bilgi alışverişine dayanan iletişim sayesinde, müşteri karşısında sanki tek bir işletme bulunuyormuş gibi davranan organizasyonlar topluluğudur. Bu yapının en temel özelliği, ucu-açık bir yapı olması, yani sürekli olarak bu yapıya yeni işletmelerin girmesi ve öz uzmanlığını kaybeden işletmelerin ağdan çıkması şeklinde dinamik bir özellik göstermesidir.


Sanal Organizasyon Özelliklerine ulaşmak için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz...



Read More

Günah Keçisi'nin Bugün ki Yazısı

"SOSYAL SEN" olarak göndermiş olduğunuz yazı, günlük, deneme ve makaleleri yayınlamaya devam ediyoruz.

Ertesi sabah büyük moral bozukluğuyla hastaneye gittim. Aklım dünde kalmış, yaşananları sorguluyordu.

            Sabah nöbeti teslim aldıktan yarım saat sonra feride abla geldi. Heyecanlı bir ses tonuyla beni mutfağa çağırdı. Herkes merakla olup biteni anlamaya çalışıyordu.



-          Efendim abla
-          Beni çok şaşırttın, açıkçası senden beklemediğim bir şeyi yaptın.
-          “Ne yapmışım ki” diyerek ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
-          Bak Murat. Yaklaşık 6 aydır birlikte çalışıyoruz. Ben 15 yıldır sağlık camiasının içerisinde bulunuyorum. Bizim giymiş olduğumuz formaların çoğu V yaka kesimlerdir. Buradan istifa etmiş erkek arkadaşların tamamı hemşire arkadaşlar eğildiklerinde röntgencilik yapıyorlardı. Üç ay süreyle seni izlememe rağmen bir kez olsun böyle bir şey yaptığını şahit olmadım.
-          Ne yani abla suçum bu mu şimdi ?
-          Hayır değil tabiî ki. Sözümü kesme de cümlelerimi tamamlamamı bekle. Ayrıca şuana kadar bir tane kız arkadaşından bahsettiğini işitmedim. Daha açık bir ifade kullanmam gerekiyorsa, seni bizden biri olarak gördüm. Bu yüzden servise girdiğimde “ne haber kızlar” diyordum.
-          Feride hanım ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor sanırım. Bayanlara bakarsın röntgenci olursun, bakmazsın homoseksüel olursun. Allah aşkına kadınlar ne ister ? Beni bunları söylemek için mi çağırdınız ?
-          Hayır. Dün Nagehanla konuştuklarınızdan haberdarım. Neden benden izin almadın ?
-          Kiminle konuşup konuşmayacağımı size sormak zorunda değilim.
-          Sence bu yaptığın etik mi ? Basit insanlar kendi meslektaşlarıyla gönül ilişkisi yaşar.
-          Bu söylediklerinizi sizin samimi dostlarınızdan başhekim yardımcısının eşine de söylediniz mi ?
-          Onu karıştırma.
-          “Neden ? İşinize gelmedi mi ? Neyse Feride hanım sizin saçmasapan fikirlerinizi daha fazla dinlemek istemiyorum.” diyerek sigara içmek için servisi terk ettim.

Sorumlu hemşiremiz zaman zaman anlamsız çıkışlarda bulunuyor, insanların kalbini kırıyordu. Gönül kırıklığı yaşayan personel sayısı her geçen gün artıyordu.

O günden sonra Feride hanımı görmemek için akşam nöbetlerine yazdırdım adımı.

Haftada üç gün izinli olmamıza rağmen bir günümüz eğitim için hastanede geçiyordu. Bundan da tüm personel rahatsızlık duyuyordu. Aslında bizleri rahatsız eden eğitim değildi, bu eğitimlerden hiç birinin kendisinin izinli olduğu haftasonu tatillerinde olmamasıydı.

İlerleyen günlerde Feride hanım nişanlısından ayrılmış, bu ayrılığın sebebi “bizlermişiz” gibi hepimize bağırmaya başlamıştı.

Bir gün nöbeti teslim etmiş, işten çıkmak üzereyken beni boştan yere üç saat hastanede tutmuştu. Şuan hatırlayamadığım bir sebepten dolayı, onca insanın içerisinde bağırması yetmezmiş gibi bir de “salak” diyerek bana hakaret etmişti. Bu bardağı taşıran son damlaydı. Elime geçen bistüriyle yoğun bakımda bulunan masanın etrafında sorumlu hemşiremizle kovalamaca oynamaya başlamıştık. Korkutmak amacıyla yaptığım bu davranışı sanki tüm arkadaşlarım biliyor, kimse bu duruma müdahale etmiyordu. Feride hanım bir yandan masanın etrafından kaçıyor, diğer yandan sakin ol murat diyerek beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Amacıma ulaştığımı düşündüğümden onu kovalamayı bırakıp, sigara içmek için aşağı indim.

O gün nöbetten çıktıktan sonra nöbetçi olmayan arkadaşlarımı arayarak “Kadıköy de bir kafede görüşelim” diyerek bir saat sonra buluşmak üzere onlardan söz aldım. Herkesin kafeye gelmesi iki saati bulmuştu. Feride hanımın tutum ve davranışlarını konuştuk, “artık onu bu servisin sorumlu hemşiresi istemediğimiz” yönünde fikir birliğine vardık. Sıra bu fikrimizi başhemşire hanıma açıklamaya gelmişti. Akşamüzeri üç arkadaş başhemşire hanımı telefonla arayıp hastaneye çağırmış ona kararımızı açıklamıştık. Kararı duyan başhemşirenin gözleri parlamaya başladı. “Geç bile kalınmış bir karar” diyerek bizleri desteklediğini söyledi.

Pazar günü tüm personel hastaneye gelmiş, başhemşire herkesi tek tek dinlemiş nihayetinde hepimize dönerek “Feride bu serviste artık çalışmayacak” demiş ve telefonla başhekimi aramıştı. Hepimiz merakla birazdan olacakları bekliyorduk…


Ortalama bir saat sonra başhekim bey geldi ve her birimizi ayrı ayrı yoğun bakım odasında bulunan mutfakta dinlemeye başladı. Başhekimle konuşma sırası bana gelmişti ki, o esnada Feride hanım odadan içeri girdi. Yüz ifadesinden olanlardan haberdar olduğu aşikardı….


Read More

18 Ocak 2014 Cumartesi

Mevlana - Etme | Yılmaz Erdogan'ın Sesinden

Mevlana Celaleddin Rumi'den "ETME" adlı büyük eseri Yılmaz ERDOĞAN sesiyle...





Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.

Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.




Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.

Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.

Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.




Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.

Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.



Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.

Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.

Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.

İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme
Mevlana Celaleddin Rumi
Read More

Yazılarınızı Göndererek "Sosyal SEN" Ailesine Katılabilirsiniz.

Sizde yazılarınızı gönderin yayınlayalım. "günah-keçisi" adlı üyemizden;

Günler hızla akıp gidiyordu. Nagehan istifa ettikten bir hafta kadar sonra Ahmet Amca’nın oğlu gelmiş babasını hastaneden çıkarmıştı. Bense onun ayrılığına alışmaya çalışıyordum.

Aradan iki ay geçmiş hastanede değişen pek bir şey olmamıştı. Sorumlu hemşiremizle başhemşire arasındaki incelmiş ip tamamen kopmuş birbirlerine düşman olmuşlardı…

Geçen zamanla birlikte hasta sayımız artmış tüm yataklar hastalarla dolmuştu. Eskisi gibi nöbetlerimizde rahat oturamıyorduk.

Feride Abla ne zaman odaya girse “Ne haber Kızlar” diyor sonrasında gülerek “çoğumuz kızız” deyip genelleme konuştuğunu ifade ediyordu. Bu söze başta tepki göstersem de artık duymazlıktan geliyordum...

Gündüz nöbetlerimden birini tutarken ikindi vakti Nagehan çıkageldi. Çok şaşırmıştım. Bizi görmek için gelmiş. Bir süre yanımızda kaldıktan sonra diğer servislerdeki arkadaşlarını ziyaret etmek için çıkarken tekrar uğrayacağını söyleyerek yanımızdan ayrıldı.

Bu son fırsatımdı. Onunla konuşmamın vakti gelmişti. Kendimce onunla nasıl konuşacağımı nasıl bir tepki alacağımı düşünüyordum. Sonuç ne olursa olsun konuşacak ve artık bu işi neticelendirecektim.



Mesaim bitmiş hava karardığından Nagehan dolmuşların kalktığı yere kadar kendisine eşlik etmemi istemişti. Artık şansımın döndüğünü düşünüyordum

Hastaneden çıktıktan sonra Boğa’ya doğru yürümeye başladık. Yaklaşık 10 dakika geçmesine rağmen hala konuşamamıştım. Üstelik ağzımı da bıçak açmaz olmuştu. Bir güç sanki konuşmama mani oluyordu. Nagehanın gözleri bir dükkanın vitrinine takılmış beklemeye başlamıştık. O esnada bana bakıp gülümseyerek;

-          Murat şuraya bakarmısın?

-          Nereye ?

-          Şuraya. Şu kırmızı renkli binanın ikinci katındaki camına” dedi. Başta nereye baktığını anlayamamıştım. Başımı yukarıya kaldırıp söylediği yere bakmaya başladım. Gelinliklerin satıldığı bir mağazayı gösteriyordu bana. “Şu baştan 3. gelinliği görüyor musun” dedi.

-          Tamam gördüm. Yakasında taş işlemeli olanı diyorsun galiba

-          Evet,evet o gelinlik. Evlenirken o gelinliği giymek istiyorum” dedi.

-          İnşallah

-          Buradan ne zaman geçsem bu binanın önünde durur dakikalarca o gelinliğe bakakalırım. Sana şeyi soracaktım aslında. Ama bir türlü fırsatını bulup soramadım

-          Neyi” demiştim ki beklediğimiz yerden tekrar yürümeye başladık. Hem konuşuyor, hem yürüyorduk.

-          Geçen aylarda anaflaksi geçirmiştin. Nasıl oldu anlatır mısın?

-          Gönül Abla serumu takmıştı. O ana kadar bir şey olmadı. Ne zaman ki enjektördeki ilacı katatere takıp damara vermeye başladı işte ne olduysa ondan sonra oldu.

-          Korktun mu peki?

-          Bilemiyorum. Ama öleceğimi düşünmüştüm.

-          Sonrasında ne düşündün.

-          Tüm yaşadıklarım gözlerimin önünden bir bir geçiyordu” dedim ve yürümeyi bırakarak Nagehan ın gözlerine bakmaya başladım. Çok kötü bir şeydi. Allah düşmanımın başına versin istemem. Öleceğini bile bile beklemeye başlıyorsun. Tüm sevdiklerini geride bırakarak… Sonrasında yüreğinde olanı Rabbinden istiyor ve ona “Allah’ım senden son kez Nagehan’ı bana göstermeni onun sesini son defa duyurmanı istiyorum” diye dua ediyorsun.

-          Murat.

-          Lütfen hiçbir şey söyleme sadece dinle.

-          Aylardır açılamadığın “Acaba sevgilisi var mı yok mu” diyerek konuşamadığın sevgiliyi son defa olsun görmek istiyorsun. Ölüm insana hayal kurdurmayı unutturuyor.

-          Murat, Muraaaat” diyerek elimi ellerinin arasına aldı.
Nihayet onunla konuşmayı başarmıştım. Ne diyeceği umrumda değildi. Artık ömrüm boyunca “Keşke konuşsaydım” dememe gerek kalmamıştı. Her şeyi anlattıktan sonra üzerimden büyük bir yükün kalktığını hissettim. Artık top ondaydı…

-          Murat. Allah’a şükürler olsun ki herkesten önce seni ailene bağışladı. O kadar samimi bir dua etmiştin ki Allah hızla duana icabet etmek için yüreğime “Hastaneye git” diye ilhamda bulundu. Oysa o güne kadar hem de sabahın erken saatlerinde hiç hastaneye uğramadım. Bana olan duyguların beni çok şaşırttı. “Sen çok iyi bir insansın” diye klasikleri okumaya başladı. Sevgilisinden ayrılalı birkaç gün olduğunu biraz zamana ihtiyaç duyduğunu söyledi. Bulunduğumuz caddenin sağ tarafında bir pastane vardı. Pastaneye girelim” dedi.
Onun bu teklifine nasıl ne cevap vereceğimi düşünmeye başladım. Pastanede ne yapacaktım ki? Nasıl olsa reddedildim. Bunun güzel bir fikir olmadığını düşünerek evde arkadaşlarımın beklediği yalanını söyleyerek yanından ayrıldım. O gün Nagehanı son görüşümdü.
Moralim bozulmuş, nasıl yürüdüklerinin bilincinde olmayan sarhoşlar gibiydim. Sanki dünyanın ilk defa döndüğünü fark etmiştim. Sallanıyordum. Düşmemem için beni tutacak bir el arıyordum Kadıköy’ün ayrılık kokan caddelerinde…
Akşam olmuş kendimi zoraki eve atmıştım.

         Kendime sürekli “Neden geldim İstanbula” sorusunu soruyor reddedilmenin sarhoşluğuyla sualime cevap arıyordum. Ömer Abiye anlattım o akşam yaşadıklarımı. Ben ona anlattıkça üzerimdeki yük hafifliyordu. Ömer Abi işte. Kendince beni teselli etmeye çalışıyordu.

-          Üzülme dostum. Bunlar olağan şeyler. Her genç kızın başına gelir. Aslına bakarsan reddedilmemen gerekiyordu ama reddedildin. Sonuç olarak reddedilmekte bir başarıdır. İnan bana şu dünyada reddedilen erkeklerin sayısı bir elin parmakları sayısıncadır. İşte tam da bu noktada seninki üstün başarıdır. Bak Ömer Abin bugüne kadar hiçbir kız tarafından reddedilmedi. Bazen ben de şu yaşadığın duyguları yaşamak istiyorum ama olmuyor dostum. Kızlar Ömer Abine bu duyguyu yaşatmıyor. Ha Ha Haa…Daha yaşın ufak. Nagehanlar gider, Neslihanlar gelir. Hem sen sabırlı insansın. Ben olsam şimdiye kadar hüngür hüngür ağlamıştım. Ha,Ha, Haa…” dalgayla karışık tesellileri yaklaşık 1 saat kadar sürdü…

Ömer Abinin tesellilerini büyük bir sabırla dinlediğimden bıkkınlık gelmiş saat 22.00 civarında balkona çıkmıştım. Bir yerlerden ses geliyordu. Birisi kanun çalıyordu. Aşkın kanunu daha önceden yazıldığından ayrılığın kanununun nağmeleri içimdeki duyguları okşuyor beni benden alıyordu. Sanki o güne kadar bedenime hapsedilmiş ruhum kanunun kapıyı açmasıyla özgürlüğüne kavuşmuş, olasılık rüzgarının götüreceği yere kendini bırakıvermişti…

Ertesi gün olacaklardan habersizce reddedilmişliğin ezikliğiyle başımı yastığa koyup koyun saymaya başladım.
1 Uykucu koyun
2 Öfkeli koyun
3 Kinci koyun
4 Artist koyun
5 Aaa, Ben. Reddedilmiş koyun…



Sizde yazılarınızı göndererek "sosyal sen" ailesine katılabilirsiniz...
Read More

Hakkımızda

Hayatın renkli anlarını ve sosyal medyanın hızlı atan nabzını hissetmeniz için açılmış; en yeni, en kaliteli ve en güvenilir haber ve paylaşımlarla benim değil SEN'in siten sosyalSEN.net
sosyalsen.blogspot.com Webutation
Bu site %100 güvenli olup, Google ve Norton Anti-virus tarafından onaylanmıştır.
Designed By Seo Blogger Templates