Sosyal SEN ailesi olarak göndermiş olduğunuz yazılarını paylaşmaya devam ediyoruz. "günah-keçisi"nden...
Feride Hanım sinirli gözlerle sağa sola bakınıyordu. Biran göz göze geldik. Ateş saçan gözleri sanki beni yakmaya başlamıştı. Gözlerimi başka yöne çevirmeye çalışsam da başarılı olamıyor beni kavuran ateşten kendimi alamıyordum. Bana doğru yaklaşmaya başladı. Ne yapacağımı bilemiyordum. O kadar personeli bırakıp yalnız benim üzerime gelmeye başlamıştı. Bana “ Neden Murat” demesinden korkuyordum. Ne cevap verecektim?. Yanlış bir işe kalkıştığımın yenice farkına varmış, pişman olmuştum. Biran “Başhekime şikayet etme fikrinden vaz mı” geçsem diye düşündüm. Bunu yapamazdım. Sonuçta arkadaşlarımı çağıran bendim. Şimdi böyle yaparak onları yalnız mı bırakacaktım?...
Sorumlu hemşiremiz benimle konuşmak için yanıma geldiği esnada Başhekim Bey odadan bana doğru seslendi. Odaya doğru ağır adımlarla ilerlemeden son defa Feride Hanımla göz göze geldik. Yorgun ve üzgün bir şekilde arkamdan bakakalmıştı. Bir beş dakika sonra odaya girseydim kim bilir neler söyleyecekti bana? Onun esmer teni içerisindeki alevden kızarmış çehresi bakılmaz bir hal almıştı…
Masanın sol tarafından geçerek mutfaktan içeri girdim. Başhekim mini buzdolabının sağında ayakta beni beklemekteydi. Ona ne söyleyeceğime dair hala bir fikrim yoktu. Yüreğime bir ağrı saplanmıştı. Arkadaşlarımla daha önce kararlaştırdığımız üzere Başhekime, sorumlu hemşiremizle anlaşamadığımızı, bize sürekli bağırdığını bazen bunun hakarete vardığını anlattım. Başhekim sözlerimi kesmeden dikkatlice beni dinledi. Sonrasında birlikte dışarı çıktık.
Feride Hanım Başhekim Bey’e dönerek “ Bir Dakika Hocam, Murat’a bir şey söylemek istiyorum” dedi. Herkes merak dolu gözlerle bana doğru bakmaya başladı. Odanın doğu tarafına doğru ilerlemeye başladım. Hemen arkamdan sorumlumuz geliyordu. Başımı öne eğmiş onun benimle konuşmasını beklemeye başladım.
- “Yüzüme bak Murat” dedi. Ne yapacağımı bilemiyordum. Utanıyordum. Öylece durakalmıştım.
- “Murat sana söylüyorum. Lütfen yüzüme, gözlerimin içine bak” demişti ki istemeden de olsa başımı yukarı kaldırıp gözlerine bakmaya başladım. Yaptığım her şeyden pişman olmuştum. “Affet Abla” demek istiyor ama buna cesaret edemiyordum.
- “Bindiğin dalı kestin Murat” demişti. Gerçektende öyleydi. Bindiğim dalı kesmiştim. Kendisi delidolu biriydi. Öfkesi anlık olup kin tutmayı beceremezdi. Bana yaptığı iyiliklere karşılık bazı sözlerini duymazlıktan gelseydim bu olanlar belki de yaşanmayacaktı. Başka bir şey demeden yanımdan koşar adımlarla uzaklaştı.
Başhekim Bey hepimize birden dönerek
- “Arkadaşlar, hepinizi tek tek dinledim. Ağız birliği etmişçesine Feride Hanım’ı istemediğinizi söylediniz.” Dedi ve sorumlu hemşiremize dönerek cümlelerine “Feride, arkadaşlar ‘ya o ,ya da biz’ diyorlar. Yoksa istifa edeceklermiş. Sen ne diyorsun” diye sordu. Feride Hanım tekrardan bana baktıktan sonra bir şey söylemeden başını öne eğdi. Başhekim;
- “Arkadaşlar böyle bir durumda ben de üzerime düşeni yapıyor ve Feride’nin kalmasını istiyorum” demişti ki hepimiz biran duyduğumuza inanamadık. Ortalama 10 kişinin işten ayrılması Başhekimin umurunda değildi. Başhemşire Hanım da bizim gibi şaşırmıştı duyduklarına. Başhekim Beyin gözleri etrafı tavaf etmiş, sözlerini “ Arkadaşlar toplu istifa etmek suçtur. Hepiniz sırayla istifa edeceksiniz. Yoksa hakkınızda Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunurum” diyerek tamamladıktan sonra yoğun bakım servisinden Feride Ablayı da yanına alarak ayrıldı. Hemen arkalarından Başhemşire Hanım sinirli şekilde odayı terk etti.
Aslında biz böyle bir karar alacağını düşünmemiştik. Sorumlu hemşiremizi bizim servisten alarak başka bir servise verirler diye düşünmüştük. Yanılmıştık. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Hepimiz biraz önce yaşadıklarımızın etkisinden henüz kurtulamamış birbirimizin yüzlerine bakışa kalmıştık.
İlk istifa dilekçesini ben yazmış kimseyle konuşmadan hastaneden ayrılmıştım. İşten ayrıldığım için üzülmemiştim. Her şeye rağmen bunu Feride Ablaya yapmayacaktım. Sonuçta birçok konuda şuana kadar hastanede sahip çıkmış tek kişiyi vefasızlığım yüzümden kaybetmiştim. Yıllarca sürecek bu pişmanlığın daha ilk günündeydim.
Pazartesi günü öğleye doğru hastaneye gelmiş bir gün öncesinden hazırlamış olduğum dilekçemi personel işleri departmanına vererek ayrılışımı yaptırmıştım.
Birkaç gün daha İstanbul da kaldıktan sonra memleketime geri döndüm. Neden işten ayrıldığımı soranlara ise “Maaşım çok az” diyerek yalan söylüyordum. Tekrar başa dönmüştüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder