SosyalSEN ailesi olarak sizin göndermiş olduğunuz yazıları paylaşmaya devam ediyoruz. Sizde yazılarınızın yayınlanmasını ve bu sıcak ailede aramızda olmak isterseniz bize ulaşın.
"günah-keçisi" adlı yazarımızın ki bugün ki yazısı;
Günler akıp gidiyordu. Hastanenin SSK’lı hastalara bakmaya başlamasıyla birlikte hasta sayısında büyük artış olmuştu. Sorumlu hemşiremizle Başhemşire Hanım’ın arası bir daha kapanmamak üzere açılmış, sürekli tartışır hale gelmişlerdi. Öyle ki Başhemşire Hanım, Feride Abla çalışırken diğer yoğun bakım ünitelerini gezer fakat bizim odamıza uğramazdı. Başhekim, Feride Hanım’ı sevdiğinden ona laf söyletmezdi.
Feride Abla işini “mükemmel” yapan insanlardandı. Otoriterdi. Eski personellerden çoğunun istifa etmesi sebebiyle biraz nefes alabilmişti. Çünkü eski personele fazla sözünü dinletemiyordu. Hepsi bir olup Feride Ablayı yalnız bırakıyorlardı… Yeni başlayan personele hizmet içi eğitim veriyor, verdiriyordu… Artık cihazları tanıyıp kullanmak bir yana teknik personel gibi bazı cihazların parçalarını bile söküp takmaya başlamıştık. Bizim servise bir de hemodiyaliz cihazı vermişlerdi. Şimdi öğrenmemiz gereken yeni bir makine vardı…
Ahmet Amca ise hala yoğun bakımda yatmaya devam ediyordu. Oğlu yurt dışında çalıştığından yaklaşık 10 gün kadar daha misafirimiz olmaya devam edecekti. Nagehanla nöbet tutmayalı 2 hafta kadar olmuştu…
Akşam nöbeti devraldıktan sonra hasta tedavilerini bitirip radyoda çalan türküleri dinlemeye başlamıştım. O akşam 2 – 3 saat kadar Nagehanla sohbet ettik. O sigara içmek için aşağı kata inmişti. Ahmet Amca:
- Kızım sigara içmeye mi gitti?
- Evet Ahmet Amca
- Güzel kız değil mi?
- Bilmem!
- “ Güzel kız, güzel kız Nagehan. Hem çok güzel hem de çok iyi bir kız. Bence bu kızı düşünmelisin Murat” dedi. Ne cevap vereceğimi bilemedim.
- O nerden çıktı şimdi Ahmet Amca?
- Anlamadım mı sanıyorsun?. Bozdurma şimdi ağzımı bana. Küfür etsem küfür etti diyorsunuz. Kaçın kurasıyız biz. Kızın telefon görüşmesini bile gizlice dinledin” dediği an çok utandım. Meğer benim Nagehan’ı dinlediğim gün uyuyor gibi yapıp beni izlemiş…
- Aşkta her şey mubahtır. Bak ben bu serviste 3 aydır yatıyorum. Onu kızım olarak görüyor, seni de oğlum gibi seviyorum. Gerçi oğlumu hiç sevmiyorum... 3 ayda insan bir babasını görmeye gelmez mi? Allah kimseye böyle evlatlar vermesin” diyor göz pınarlarından tane tane süzülen yaşları siliyordu elinin dış tarafıyla.
- Öyle söyleme Ahmet Amca. Ben konuştum. İş yerinden izin alamıyormuş.
- Yaa. Demek, işyerinden izin alamıyormuş. Sizi de öylemi kandırdı.” diyor sinirden kızaran yüzünü göstermemek için başını yana çeviriyordu.. Biraz önce akmaması için tuttuğu gözyaşları tamamen boşalmaya başladı. Ne söyleyeceğimi bilemiyordum. 2 dakika kadar ağlayıp rahatladıktan sonra ellerimden sıkıca tutup, gözlerime bakarak:
- Ne işi oğlum?. Onun baba parası yemekten başka bir işi yok ki. Amerikaya tatile gitti. Bana da ayağını kırdığını bu yüzden gelemediğini söylüyordu. Demek yalanmış. Senin baban ölümle burun buruna gelmiş aylardır yoğun bakımda yatmış beyefendi tatilini daha doğrusu ince işlerini yarıda kesip babasını görmeye gelmiyor. Onun her sabah beni araması endişe duyduğundan değil ölüp ölmediğimi öğrenmek içindir. Eşek oğlu eşek. Anası 15 yıl önce ölmüş, bu hayırsız, “üvey anne elinde büyümesin” diye evlenmemiştim. Ama ben biliyorum ona yapacağımı. Şuradan bir çıkayım. Gökten üç elma düşecek o zampara üçün birini bile alamayacak. Babayı alsın” demişti ki içeri giren Nagehan, Ahmet Amcaya ;
- “Kim babayı” alacak Ahmet Amca diye sordu.
- “Yok bir şey kızım. Muratla dertleşiyorduk. Benim çocuğa diyordum. Ben ölünce gelip beni alsın” diye” derken bana göz kırpmıştı.
- Durumdan bihaber olan Nagehan öyle deme Ahmet Amca. Kefeni yırttın işte” diye moral verdi.
Ahmet Amca biraz küfürbaz biriydi. Çabuk kızıyor hemen küfür etmeye başlıyordu. Sabah ‘durumunun nasıl gittiğini gözlemlemek için’ gelen hiçbir doktor Ahmet Amcayla konuşmuyor, onun küfürlerinden nasibini almak istemiyordu. Ahmet Amca pek doktorları sevmiyordu. Bir beyin ameliyatı sonrasında kaybetmiş eşini. Eşinin ölümünden de onları sorumlu tutuyordu. Hangi doktor sabah gelip ona “Nasılsın” diye soru sormaya kalksa o da “Sana ne A…. Ko…ğum” diye küfür ediyordu. Doktorlar işittikleri kötü sözlere rağmen yine de bir şey demiyorlardı. Bazen kendi aralarında dalga bile geçiyorlardı. Hatta Bir önceki nöbetimde yoğun bakıma, yeni bir doktor başlamış, Ahmet Amcanın durumunu arkadaşları ona anlatmış “sakın nasılsın” diye sorma diyerek sıkı sıkı tembih etmişlerdi. Doktor Bey’de “siz hastayla nasıl konuşulacağını bilmediğiniz için size küfür ediyordur. Gelin de beni izleyin” diyerek, sabah yanında 2 doktor arkadaşıyla birlikte yoğum bakıma gelmişti. Diğer doktorlar uzaktan izlemeye başlamışlar, bize de kaş göz işareti yaparak yeni arkadaşlarını izlememizi istemişlerdi.
Yeni başlayan doktor kendinden emin adımlarla Ahmet Amcaya doğru yaklaşmaya başladı. O esnada Ahmet Amca uyuyordu. Hepimiz merakla olacakları beklemeye başladık...
Doktor Deniz Bey“Ahmet Amca nasılsın” diye seslenmişti ama Ahmet Amca kısık sesle söylenileni duymamış uyumaya devam etmişti. Bunun üzerine Doktor Bey hepimize dönerek “Bugün sadece ajite bir hastadan nasıl küfür işitilmeyeceğini öğrenmeyecek, hastanın nasıl uyandırılması gerektiğini de öğreneceksiniz” dedi. Bu sefer ağzını hastanın kulaklarına yaklaştırıp Ahmet Amcanın işitme kaybı yaşadığı düşüncesiyle tekrardan “Günaydın, Nasılsın Ahmet Amca, Ben doktor Deniz” dedi. Sanırım bu defa biraz fazla bağırmıştı. Bizim Koca Kurt, doktorun kendisine bağırırcasına “Nasılsın” demesini işitip şaşkın bir vaziyette yatağından adeta fırlamıştı. Yüz ifadesinden korktuğu anlaşılıyordu. Doğrulduğu yerde bir iki saniye kadar etrafına bakınarak ne olduğunu anlamaya çalıştı. Doktor Bey gülümseyerek 3. kez
— Günaydın, Nasılsın Ahmet Amca, Ben Doktor Deniz” demişti ki;
— Korkuttun A.. K..m. Bir de utanmadan “Nasılsın” diye soruyorsun. Kör müsün? Oradan nasıl görünüyorum sence?
— Küfür etme. Ayıp oluyor bak Amca!
— Sana mı soracağım A…a Ko..m küfür edip etmeyeceğimi. ‘Bayansın’ diye ağzımı bozmak istemiyorum.
— Amca anlaşılan senin sadece bozuk olan ağzın değil, gözlerin de bozuk. Ben erkeğim erkek.”
— Kimi kandırıyorsun ‘ Erkeğim’ diye. Uzun saçlı erkek mi olur” demişti ki Ahmet Amca, doktorumuz sinirden başını sağa sola salladı. O esnada yaşlı kurt sözlerine” bir de kulaklarına küpe takmış ‘karı’ gibi” dedi. Sesini yükselterek Senin gibi doktorun tipine sı.ıyım”
— Düzgün konuş Amca, Bak yanında yatan hastayı uyandıracaksın” deyince doktor; Ahmet Amca kahkahalarla gülmeye başladı.
— Lan sen tam mal çıktın. O hasta orda 3 aydır yatıyor. Top atsan duymaz duysa zaten burada olmaz” dedi. Doktor Deniz Bey bu sözler üzerine kötü bozulmuştu. Odayı terk etmek için adımlarını atıyordu ki, yanımızda bulunan Doktor Ferhat Bey, odanın ortasına doğru koşup bizlere dönerek:
“Arkadaşlar bugün sizlerin de şahit olduğu üzere Doktorumuz Deniz Bey bizlere bugün yalnızca hastalardan bir kez küfür işitmemeyi öğretmekle kalmamış, aynı hastadan defalarca kez nasıl küfür işitilir bunu da bizlere göstermiştir. Kendisi Guness Rekorlar kitabına “Bir hastadan aynı küfürü defalarca kez işitmiş doktor” olarak adını yazdırmayı başarmıştır. Deniz Bey’de bulunan üstün küfür yeme yeteneğinden dolayı kendisini tebrik ediyoruz” deyince Ahmet Amca da olanları anlamış “Hak etmedi mi? A.. Ko… “diye doktora destek verince hep birlikte uzun süre gülüşmüştük.
Nagehan odaya gelince bu defa ben sigara içmek için aşağı inmiştim. Sigaramı içiyor, Ahmet Amcanın söylediklerini düşünüyordum. Nagehan’ın hala bir sevgilisi olup olmadığından tam olarak emin değildim. Bu düşünceler içerisinde sigaramı bitirmiş, tekrar yukarı çıkmıştım. Onunla olan sohbetimize “istifa edenler” konusunu görüşerek devam ediyorduk. Nagehanın sevdiği hiçbir arkadaşı kalmamış hepsi birer hafta arayla istifa etmişti. Hastanenin tadının tuzunun kalmadığını söylüyor ve kimseye söylememem karşılığında bana bir şey diyeceğini söylüyordu…
Acaba neydi o kimsenin bilmesini istemediği konu? Yoksa o da benden hoşlanıyor ama söyleyemiyor muydu? Evet. Evet. O da benden hoşlanıyordu. Öyle olmasa bir keresinde bana “Seninle nöbet tutarken rahatlıyorum” der miydi?. Bana kendi elleriyle kahve yapıp getirir miydi?... Ölümden döndüğüm o sabah; Gözlerime bakarak “Seni o halde görünce çok korktum. Geçmiş olsun” der miydi? Belli ki duygularının açığa çıkmasını istemiyor, benim onu reddetmemden korkuyordu. Nasıl da anlamamıştım bu zamana kadar. Ahh! Salak Kafam. O bunları düşünürken bense “Hayatında muhakkak biri var” diye hakkında su-i zanda bulunmuştum. Nagehanın gözlerinin içine bakarak, onun bana olan aşkının itirafını bekliyordum.
Nagehan tekrar bana anlatacağı şeyin aramızda kalacağına dair benden söz aldıktan sonra anlatmaya başladı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder