18 Ocak 2014 Cumartesi

Yazılarınızı Göndererek "Sosyal SEN" Ailesine Katılabilirsiniz.

Sizde yazılarınızı gönderin yayınlayalım. "günah-keçisi" adlı üyemizden;

Günler hızla akıp gidiyordu. Nagehan istifa ettikten bir hafta kadar sonra Ahmet Amca’nın oğlu gelmiş babasını hastaneden çıkarmıştı. Bense onun ayrılığına alışmaya çalışıyordum.

Aradan iki ay geçmiş hastanede değişen pek bir şey olmamıştı. Sorumlu hemşiremizle başhemşire arasındaki incelmiş ip tamamen kopmuş birbirlerine düşman olmuşlardı…

Geçen zamanla birlikte hasta sayımız artmış tüm yataklar hastalarla dolmuştu. Eskisi gibi nöbetlerimizde rahat oturamıyorduk.

Feride Abla ne zaman odaya girse “Ne haber Kızlar” diyor sonrasında gülerek “çoğumuz kızız” deyip genelleme konuştuğunu ifade ediyordu. Bu söze başta tepki göstersem de artık duymazlıktan geliyordum...

Gündüz nöbetlerimden birini tutarken ikindi vakti Nagehan çıkageldi. Çok şaşırmıştım. Bizi görmek için gelmiş. Bir süre yanımızda kaldıktan sonra diğer servislerdeki arkadaşlarını ziyaret etmek için çıkarken tekrar uğrayacağını söyleyerek yanımızdan ayrıldı.

Bu son fırsatımdı. Onunla konuşmamın vakti gelmişti. Kendimce onunla nasıl konuşacağımı nasıl bir tepki alacağımı düşünüyordum. Sonuç ne olursa olsun konuşacak ve artık bu işi neticelendirecektim.



Mesaim bitmiş hava karardığından Nagehan dolmuşların kalktığı yere kadar kendisine eşlik etmemi istemişti. Artık şansımın döndüğünü düşünüyordum

Hastaneden çıktıktan sonra Boğa’ya doğru yürümeye başladık. Yaklaşık 10 dakika geçmesine rağmen hala konuşamamıştım. Üstelik ağzımı da bıçak açmaz olmuştu. Bir güç sanki konuşmama mani oluyordu. Nagehanın gözleri bir dükkanın vitrinine takılmış beklemeye başlamıştık. O esnada bana bakıp gülümseyerek;

-          Murat şuraya bakarmısın?

-          Nereye ?

-          Şuraya. Şu kırmızı renkli binanın ikinci katındaki camına” dedi. Başta nereye baktığını anlayamamıştım. Başımı yukarıya kaldırıp söylediği yere bakmaya başladım. Gelinliklerin satıldığı bir mağazayı gösteriyordu bana. “Şu baştan 3. gelinliği görüyor musun” dedi.

-          Tamam gördüm. Yakasında taş işlemeli olanı diyorsun galiba

-          Evet,evet o gelinlik. Evlenirken o gelinliği giymek istiyorum” dedi.

-          İnşallah

-          Buradan ne zaman geçsem bu binanın önünde durur dakikalarca o gelinliğe bakakalırım. Sana şeyi soracaktım aslında. Ama bir türlü fırsatını bulup soramadım

-          Neyi” demiştim ki beklediğimiz yerden tekrar yürümeye başladık. Hem konuşuyor, hem yürüyorduk.

-          Geçen aylarda anaflaksi geçirmiştin. Nasıl oldu anlatır mısın?

-          Gönül Abla serumu takmıştı. O ana kadar bir şey olmadı. Ne zaman ki enjektördeki ilacı katatere takıp damara vermeye başladı işte ne olduysa ondan sonra oldu.

-          Korktun mu peki?

-          Bilemiyorum. Ama öleceğimi düşünmüştüm.

-          Sonrasında ne düşündün.

-          Tüm yaşadıklarım gözlerimin önünden bir bir geçiyordu” dedim ve yürümeyi bırakarak Nagehan ın gözlerine bakmaya başladım. Çok kötü bir şeydi. Allah düşmanımın başına versin istemem. Öleceğini bile bile beklemeye başlıyorsun. Tüm sevdiklerini geride bırakarak… Sonrasında yüreğinde olanı Rabbinden istiyor ve ona “Allah’ım senden son kez Nagehan’ı bana göstermeni onun sesini son defa duyurmanı istiyorum” diye dua ediyorsun.

-          Murat.

-          Lütfen hiçbir şey söyleme sadece dinle.

-          Aylardır açılamadığın “Acaba sevgilisi var mı yok mu” diyerek konuşamadığın sevgiliyi son defa olsun görmek istiyorsun. Ölüm insana hayal kurdurmayı unutturuyor.

-          Murat, Muraaaat” diyerek elimi ellerinin arasına aldı.
Nihayet onunla konuşmayı başarmıştım. Ne diyeceği umrumda değildi. Artık ömrüm boyunca “Keşke konuşsaydım” dememe gerek kalmamıştı. Her şeyi anlattıktan sonra üzerimden büyük bir yükün kalktığını hissettim. Artık top ondaydı…

-          Murat. Allah’a şükürler olsun ki herkesten önce seni ailene bağışladı. O kadar samimi bir dua etmiştin ki Allah hızla duana icabet etmek için yüreğime “Hastaneye git” diye ilhamda bulundu. Oysa o güne kadar hem de sabahın erken saatlerinde hiç hastaneye uğramadım. Bana olan duyguların beni çok şaşırttı. “Sen çok iyi bir insansın” diye klasikleri okumaya başladı. Sevgilisinden ayrılalı birkaç gün olduğunu biraz zamana ihtiyaç duyduğunu söyledi. Bulunduğumuz caddenin sağ tarafında bir pastane vardı. Pastaneye girelim” dedi.
Onun bu teklifine nasıl ne cevap vereceğimi düşünmeye başladım. Pastanede ne yapacaktım ki? Nasıl olsa reddedildim. Bunun güzel bir fikir olmadığını düşünerek evde arkadaşlarımın beklediği yalanını söyleyerek yanından ayrıldım. O gün Nagehanı son görüşümdü.
Moralim bozulmuş, nasıl yürüdüklerinin bilincinde olmayan sarhoşlar gibiydim. Sanki dünyanın ilk defa döndüğünü fark etmiştim. Sallanıyordum. Düşmemem için beni tutacak bir el arıyordum Kadıköy’ün ayrılık kokan caddelerinde…
Akşam olmuş kendimi zoraki eve atmıştım.

         Kendime sürekli “Neden geldim İstanbula” sorusunu soruyor reddedilmenin sarhoşluğuyla sualime cevap arıyordum. Ömer Abiye anlattım o akşam yaşadıklarımı. Ben ona anlattıkça üzerimdeki yük hafifliyordu. Ömer Abi işte. Kendince beni teselli etmeye çalışıyordu.

-          Üzülme dostum. Bunlar olağan şeyler. Her genç kızın başına gelir. Aslına bakarsan reddedilmemen gerekiyordu ama reddedildin. Sonuç olarak reddedilmekte bir başarıdır. İnan bana şu dünyada reddedilen erkeklerin sayısı bir elin parmakları sayısıncadır. İşte tam da bu noktada seninki üstün başarıdır. Bak Ömer Abin bugüne kadar hiçbir kız tarafından reddedilmedi. Bazen ben de şu yaşadığın duyguları yaşamak istiyorum ama olmuyor dostum. Kızlar Ömer Abine bu duyguyu yaşatmıyor. Ha Ha Haa…Daha yaşın ufak. Nagehanlar gider, Neslihanlar gelir. Hem sen sabırlı insansın. Ben olsam şimdiye kadar hüngür hüngür ağlamıştım. Ha,Ha, Haa…” dalgayla karışık tesellileri yaklaşık 1 saat kadar sürdü…

Ömer Abinin tesellilerini büyük bir sabırla dinlediğimden bıkkınlık gelmiş saat 22.00 civarında balkona çıkmıştım. Bir yerlerden ses geliyordu. Birisi kanun çalıyordu. Aşkın kanunu daha önceden yazıldığından ayrılığın kanununun nağmeleri içimdeki duyguları okşuyor beni benden alıyordu. Sanki o güne kadar bedenime hapsedilmiş ruhum kanunun kapıyı açmasıyla özgürlüğüne kavuşmuş, olasılık rüzgarının götüreceği yere kendini bırakıvermişti…

Ertesi gün olacaklardan habersizce reddedilmişliğin ezikliğiyle başımı yastığa koyup koyun saymaya başladım.
1 Uykucu koyun
2 Öfkeli koyun
3 Kinci koyun
4 Artist koyun
5 Aaa, Ben. Reddedilmiş koyun…



Sizde yazılarınızı göndererek "sosyal sen" ailesine katılabilirsiniz...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hakkımızda

Hayatın renkli anlarını ve sosyal medyanın hızlı atan nabzını hissetmeniz için açılmış; en yeni, en kaliteli ve en güvenilir haber ve paylaşımlarla benim değil SEN'in siten sosyalSEN.net
sosyalsen.blogspot.com Webutation
Bu site %100 güvenli olup, Google ve Norton Anti-virus tarafından onaylanmıştır.
Designed By Seo Blogger Templates